Akşener: İmralı'dakini 'çıkarmanın' peşindeysen orada duracaksın

İYİ Parti lideri Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Şu anda Edirne'deki en büyük hesabı, İmralı'dakine verecek' sözlerine tepki gösterdi. Erdoğan'a "Bu ülkenin cumhurbaşkanı böyle abuk sabuk konuşamaz. Kendine gel!" diyen Akşener, "Eğer arzu ettiğin hesabı kesmesi için İmralı'dakini 'çıkarmanın' peşindeysen orada duracaksın. Sakın ha" ifadesini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, TBMM'de partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi.

Akşener, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'İmralı' açıklamasına tepki göstererek, "Makamının ciddiyetinin farkına var artık. Bu ülkenin cumhurbaşkanı böyle abuk subuk konuşamaz. Kendine gel. Belli ki 2019 seçimlerinden ders almamışsın. Yine anketlerde çakılınca yine gidip Cumhur İttifakı'nın pek de gizli olmayan gayri resmi ortağının peşine takılıyorsun. Geçen sefer mektupla işi kurtarmaya çalışmıştın bu sefer başka oyunlar peşindesin. Eğer arzu ettiğin hesabı kesmesi için İmralı'dakini 'çıkarmanın' peşindeysen orada duracaksın. Sakın ha, sakın ha, sakın ha. Seçim kazanmak için böyle bir kötülüğü yapmaya kalkma." diye konuştu.

Akşener'in satırbaşları şöyle:

İktidarın boş konuşmaları, öfke nöbetleriyle geçirdiği bir haftayı daha geride bıraktık. Sayın Erdoğan ve arkadaşları her hafta olduğu gibi bu hafta da dertli çiftçilerimizi, siftahsız esnafımızı, borç batağındaki emeklilerimizi duymazdan geldi. Çünkü artık beceriksizliklerinin üstünü örtecek sözleri kalmadı. Milletimizin dertlerine derman olacak çözümleri kalmadı. Çünkü artık sayın Erdoğan ve partisinin milletimize verecek hiçbir şeyi kalmadı.

Erdoğan'ın 'Biz çözeriz' çıkışı

Geçen yine çıktı, 'Milletimizi bunaltan sorunları biz çözeriz' dedi. Bir de utanmadan havuz medyasına manşet attırmışlar. Güler misin ağlar mısın... Sabah şeriflerin hayır olsun Erdoğan, 20 yıldır neredeydin sen? Şimdiye kadar elini tutan mı oldu? Neyi çözeceksin? Zerre sıkılmadan 'Ekonomide her şey yolunda' diyorsun. Bu üstün farkındalıkla sen neyi çözeceksin? Her ağzını açtığında döviz zıplıyor. Bu engin ekonomi bilginle sen neyi çözeceksin? 'Açım' diyen vatandaşımıza utanmadan 'abartma' diyorsun. Dertli vatandaşın kafasına da çay atmaktan geri durmuyorsun. Bu olağanüstü empati yeteneğinle sen neyi çözeceksin? Memleketin meseleleri ile bu kadar ilgiliyken sen neyi çözeceksin? Saraya doldurduğun bol beceriksizlerle sen neyi nasıl çözeceksin? Son 3.5 yıldır neyi çözdün de şimdi çözeceksin? Maalesef çözemezler.

Geçtiğimiz gün müstakbel muhalefet partisi genel başkanı sayın Erdoğan, 'ABD ve Avrupa enflasyon kırılıyor. Bizim böyle bir derdimiz yok' dedi. Üstelik ülkemiz dünyanın en yüksek 6. enflasyonuna sahipken söyledi. Bunu iflas eden Lübnan, Arjantin gibi ülkelerde bile daha düşük enflasyon varken söyledi. Gerçekleri çarpıtan bu utanmazlığa bakar mısınız?

Bu arkadaşlar memleketimizin meselelerini pek umursamazlar da Japonya'daki durum hakkında bir derin hassasiyete sahipler. Japonya'dan bir örnek vermek istiyorum. Mesele Japonya'da yıllık enflasyon yüzde 0,1'den yüzde 0,6'ya çıktı. İşte sayın Erdoğan'ın bahsettiği 6 katlık enflasyon artışına bir örnek. Enflasyon canavarı Japonya'yı adeta esir almış. Sayın Erdoğan'a göre enflasyon şoku yaşayan diğer ülkelerde durum daha vahim. Suudi Arabistan'da yüzde 1,2'ye Çin'de 1,5'a çıkmış. Fransa'da yüzde 2.8'e, Güney Kore'de yüzde 3.7'de, Güney Afrika'da ise yüzde 5,5'a dayanmış. ABD'de yüzde 7'ye, Meksika yüzde 7.4. Sayın Erdoğan'ın feyz aldığı kankası Putin'in Rusya'sında ise yüzde 8.4. Sayın Erdoğan ve hünerli ekibi sayesinde enflasyon bizi teğet geçmiş.. Yüzde 36. Memlekette enflasyon Avrupa'daki büyük ülkelerin enflasyonunun toplamına ulaşmış. Şu ciddiyetsizliğe bakar mısınız? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ni yöneten şu lakait tavra bakar mısınız? Buradan sizlerin aracılığıyla sayın Erdoğan'ı acilen ciddiyete davet ediyorum.

Erdoğan'ın faiz politikası

İktidarın enflasyonla mücadelede gösterdiği bu müthiş iş bilmezliği faizle mücadelede görüyoruz. Sayın Erdoğan Mart ayından beri kafayı politika faiziyle bozdu. Bu inatlaşmada olan maalesef esnafımıza, iş dünyamıza oldu. Mesela Hazine'nin borçlanma faizi Mart ayına göre 10 puan arttı. Ticari kredilerde en itibarlı müşteriler dahi yüzde 37-40 arasında faiz ödemek zorunda. Sayın Erdoğan'ın güven veren ekonomi yönetiminin bir sonucu olarak hiç kimse enflasyonun kalıcı olarak düşürüleceğine inanmıyor.

Her şeyden vergi alan bu arkadaş nedense faiz gelirlerinden vergi almıyor. Bu hafta TBMM gündeminde olan bir kanun teklifiyle de şirketlere önemli bir vergi istisnası getiriliyor. Döviz mevduatını Türk Lirası mevduatına çeviren kurumlar vergisi mükelleflerinden kur kazançlarından alınan yüzde 25 kurumlar vergisi artık alınmayacak. AK Parti iktidarı adeta kapitülasyona benzer tavizler vererek, bunun yanında ülkemizi adeta kara para aklama yeri haline getirerek ömrünü uzatmaya çalışıyor.

Erdoğan'ın İmralı çıkışı

Bu ülkenin cumhurbaşkanı geçen hafta yargı süreci devam eden Selahattin Demirtaş'ı gitti terörist Abdullah Öcalan'a şikayet etti. 'Edirne'deki en büyük hesabı İmralı'dakine verecek' dedi. Rezalete bakar mısınız? Türk yargısının düşürüldüğü şu duruma bakar mısınız? Bu memlekette bir hesap kesilecekse onu yüce Türk yargısı keser. Makamının ciddiyetinin farkına var artık. Bu ülkenin cumhurbaşkanı böyle abuk subuk konuşamaz. Kendine gel. Belli ki 2019 seçimlerinden ders almamışsın. Yine anketlerde çakılınca yine gidip Cumhur İttifakı'nın pek de gizli olmayan gayri resmi ortağının peşine takılıyorsun. Geçen sefer mektupla işi kurtarmaya çalışmıştın bu sefer başka oyunlar peşindesin. Eğer arzu ettiğin hesabı kesmesi için İmralı'dakini 'çıkarmanın' peşindeysen orada duracaksın. Sakın ha, sakın ha, sakın ha. Seçim kazanmak için böyle bir kötülüğü yapmaya kalkma. Belki küçük ortağını ikna edebilirsin ama böyle bir ahmaklığa, hainliğe yeltenirsen karşında bizi bulursun. O sandık geldiğinde kim kimden nasıl hesap kesiyormuş ilk elden görürsün. Bu memleketi, senin seçim kazanma hırslarına yedirmeyiz. Şehitlerimizin aziz hatırasını, senin siyasi hesaplarına ezdirmeyiz.

'Kırk yılda bir, müteahhit ahbaplarınızı değil, milletimizi düşünün'

Biliyorsunuz, Kasım ayı ödemeler dengesi sonuçları açıklandı. Buna göre Kasım ayında, maalesef 2,7 milyar dolar, cari açık verdik. Kur krizi nedeniyle, 3 ay boyunca verdiğimiz cari fazlanın, hep süreceğini zanneden, sarayın sözde ekonomistleri, bir anda sus pus oldular.

Hatırlayın; Bu pek nitelikli arkadaşlar, sanki sanayide yapısal bir dönüşüm yapmışlar gibi, cehalet kaynaklı bir özgüvenle, “Artık Türkiye ekonomisi, cari fazla veriyor.” demeye başlamışlardı. Biz de onlara; 1994’te, 1998 ve 1999’da, 2001, 2002 ve 2019 yıllarında da, Türkiye’nin, 9 aya varan sürelerde, üst üste cari fazlalar verdiğini, bunun aslında, bir kriz karakteristiği olduğunu söylemiştik. Ama maalesef, dinletememiştik. Hatta Merkez Bankası Başkanı, hızını alamamış, enflasyonla doğrudan mücadeleyi bıraktıklarını, bundan sonra, cari fazla vererek enflasyonu düşüreceklerini söylemişti. İşte size sonuç. Haydi bakalım… Şimdi ne olacak? Enflasyonla dolaylı mücadeleye, devam mı Sayın Başkan? Sarayın bu konudaki derin sessizliği hayra alamet değil. Bu başkanın da, son kullanma tarihi yakındır, benden söylemesi.

Dava arkadaşlarım; İktidarın, yanlış politikalarından, ihracat sektörü de, nasibini aldı. İhracatçıya, az gelişmiş ülkelerde uygulanan, döviz devri zorunluluğu getirdiler. Bu nedenle ihracatçı artık, dövizini devrettikten sonra, yine piyasadan döviz almak zorunda kalacak. Peki ya bu tür piyasa dışı uygulamalar sonrasında, ihracatçılarımız, üretimlerini, ülke dışına çıkarmaya başlarsa ne olacak? Bunun cevabı yok.

Buradan iktidara sesleniyorum; Dolarizasyonu azaltmak istiyorsanız, işe önce devlet bilançosundan başlayın. Damat Bakan’ın, akıl dolu bir hamlesi olan, döviz endeksli borçlanmaya acilen son verin. 5’li çeteyi çağırın; KÖİ anlaşmalarını, Türk lirasına çevirin. Şehir hastanelerinin kira sözleşmelerini, Türk lirasına çevirin. Eğer gerçekten samimiyseniz, bir an önce bu önlemleri alın. Elinizi artık taşın altına koyun. Kırk yılda bir, müteahhit ahbaplarınızı değil, milletimizi düşünün.

'Tarım Bakanını görevden almakla başla'

Değerli dava arkadaşlarım; Pazartesi günü Genel Merkezimizde, Sivas Ziraat Odası Başkanlarını ağırladık. Aynı diğer illerdeki Ziraat Odası Başkanları gibi, onlar da; Gübre alamamaktan, mazot doldurup, tarlalarını sürememekten şikayetçiler. Gübre kullanımı, yüzde 40 azalmış. Yem alamadıkları için, ineklerini kesime göndermek zorunda kalmışlar. Binlerce sağmal inek, kesime gitmiş. Tarımda geldiğimiz durum, bu kadar kötüyken, tarımdan pek de anlamayan Tarım Bakanı da; herhalde Nebati Bakan’ın, son dönemdeki göz kamaştırıcı çıkışlarını, kıskanmış olacak; Tahıl ekim döneminde, mazottaki, gübredeki, tohumdaki, zam yağmuruna bakıp, utanmadan sıkılmadan, çiftçilerimize, “Girdilerdeki artışı dert etmeyin” dedi. Evet, aynen böyle dedi. “Girdilerdeki artışı dert etmeyin!” Şu pişkinliğe bir bakar mısınız?

Bakanlık, oturduğu yerden ahkâm kesme makamı değildir. Çıkıp diyeceksin ki; “Girdi maliyetlerini dert etmeyin. Çünkü biz, devlet olarak; mazot, yem ve ilaçta, maliyetin en az yarısını, sübvanse edeceğiz.” Hadi onu diyemedin; O zaman, “Dörtte birini sübvanse ediyorum” diyeceksin. Ama nerdeeee… Ak Parti kadrolarında, ne bunu diyebilecek bir vizyon var, ne de çiftçilerimizin karşısına çıkabilecek yüz var. Buradan Ak Parti iktidarını uyarıyorum. Mart ayı gelmeden, en geç Şubat başında, gübre desteğini açıklayın. Çiftçimizin, ucuz gübreyi, Mart ayında kullanmasını sağlayın. Saray bürokrasiniz, her konuda olduğu gibi, bu konuda da geç karar almasın. Çünkü aksi takdirde, sadece çiftçimiz değil, Eylül ayında, ekmeği 6 liradan almak zorunda kalacak insanlarımız da, mağdur olacak. Aklınızı başınıza alın. Tarımdan anlamayan Tarım Bakanı’nın marifetleri, maalesef, bu tip çıkışlarla da sınırlı değil. Kendisi, olağanüstü bir akılla, gıda fiyatlarını düşürmek için, ihracat kısıtlamaları getirdi. Milletimize gösterdikleri, ithalat sopası yetmedi, şimdi bir de, ihracat kısıtı sopası geldi. Bir sonraki adımlarının ne olacağını, merakla bekliyorum. Bu gidişle, fiyatlar artmasın diye, meyve ağaçlarının başına, bostanların ortasına, adam dikecekler herhalde… İhracatı kısıtlayarak, yaş sebze meyve fiyatını düşüremezsiniz. Sadece ihracatçıyı ve çiftçiyi mağdur etmiş olursunuz. Yurt dışında pazar kaybedersiniz. Yaş sebze ve meyvedeki, uluslararası üstünlüğümüzü kaybedersiniz. Bizi dinlemiyorsanız, bari ihracatçıyı, çiftçiyi dinleyin. İhracat kısıtlaması getireceğinize, ilk önce, şu iki aydır çözemediğiniz, Rusya meselesini çözün. Yüzlerce tır, Rusya sınırında sürünüyor. Binlerce ton, sebze-meyve çürüyor. Sorun teknik ise, yani ilaç kalıntısı sorunu ise, bürokratlarınızı değiştirin. Sorun siyasiyse, söyleyin Sayın Erdoğan’a, dostu Putin’i arasın. Şu dondurma ikramlı kankalığın, kırk yılda bir faydasını görelim.

Sayın Erdoğan; konuşmaya gelince bizden kopya çekip, tarımın bir millî güvenlik sorunu olduğunu söylemeyi biliyorsun. O zaman bir zahmet, oturduğun koltuğun hakkını ver. Tespit yapma, gerekeni yap. Eğer kendin çözüm bulamıyorsan, bizim çözümlerimiz hazır. Bu kürsüden defalarca öneriler getirdik, çözümlerimizi, projelerimizi anlattık. Açın internetten izleyin, feyz alın. Hep söylüyorum, miri maldır, alın kullanın. Yeter ki, çiftçimizin derdi çözülsün.

Bu işler, çiftçilerimize, “çalışın” demekle olmaz. Çiftçilerimizi lobilerinin önüne itip, “Toprağınıza sahip çıkın.” demekle de olmaz. Eğer tarımın, bir millî güvenlik sorunu olmasını engellemek istiyorsan; İlk olarak işe; Çiftçimizi gün yüzü göstermeyen, Tarım Bakanını görevden almakla başla. Sonrasında da, çiftçimize akıl vermeyi bırak, destek ver. Ayıptır, günahtır.

Gençlerin barınma ve yurt sorunu

Bugün maalesef, hayatımızın her alanında, bir mücadele hâlindeyiz. En temel haklarımıza ulaşmak için, mücadele ediyoruz. En gerekli ihtiyaçlarımızı karşılamak için, mücadele ediyoruz. En önemlisi de, hayatta kalmak için mücadele ediyoruz. Bu mücadele alanlarında, en çok yıprananlar da, İlk önce, eşit olmayan şartlarda eğitim görüyorlar. Sonrasında, herkesin farklı çizgilerden başladığı, bir garip sınav yarışına giriyorlar. Yarış bitince, üniversiteye girince, her şey düzelir zannediyorlar. Ama bu sefer de; İktidarın onlara reva gördüğü, acı gerçeklerle yüzleşiyorlar. İşte o nedenle; bugün, o acı gerçeklerden birini, barınma ve yurt sorununu konuşacağız.

Bu hafta, Milletin Kürsüsü’nde daha genç bir kardeşimiz var. Deniz Barış Çatal aramızda. Buyur Denizcim, söz de, kürsü de senindir.

Bu genci, burada, bu şekilde konuşturduk. Bu gençleri bu hisleri hissetmeye mahkum ettik biz, yazıkları olsun hepimize.

Bizzat gençlerle birlikte çözümler üretiyoruz. Geçen ay 18-26 yaş arasındaki her gence aylık bin lira gelir desteği sağlayacağımız İYİ Yaşam Gelir Modeli'ni açıklamıştık. Geçen hafta da KYK borçlarının sosyal sorumluluk projelerinde çalışarak ödenmesinin önünü açan bir çözüm önerimizi anlatmıştık. Bu hafta da üniversiteli öğrencilerimizin yurt problemlerine dair çözümlerimizi açıklayacağız.

Eylül 2021 MEB verilerine göre ülkemizde KYK bağlı 773 yurt yaklaşık 700 bin öğrencimize barınma imkanı sunuyor. Geçtiğimiz yıl tam 20 yurt kapanmış. Artan yurt talebini görmezden gelen iktidar, bu alanda da taşeronlaşmaya gitti. Özel yurtların sayısı bile aslında iktidarın öğrencilerimizi nasıl da bazı dernek ve vakıfların yurtlarında kalmaya zorladığını gösteriyor.

4 bin 614 özel yurt bulunuyor. Bu yurtlar devletin sunduğunun ancak yarısı kadar yani 440 bin öğrenciye barınma hizmeti sunabiliyor. 2020 yılı itibariyle Türkiye'de toplam yurtların yüzde 35'i vakıf ve derneklere ait. Bu da özellikle dar gelirli öğrencilerimizin denetlenmeyen ve birçok hizmeti hakkında vermekten çok uzak olan bu yurtlara adeta muhtaç bırakıldığını gösteriyor.

Türkiye'de en çok öğrenci İstanbul'da yaşıyor. Yetecek kadar devlet yurdu yok. İktidarın gençlerimizi bile bile mahrum bıraktığı barınma hizmetini derneklere, vakıflara ait olan özel yurtlar dolduruyor. Sayıştay raporlarına göre devlet yurdu olarak kiralanan çoğu bina deprem yönetmeliğine uygun değil. Yangın ihbar sistemleri yok.

Gençler KYK yurtlarının kalitesinin düşük olduğunu, odaların hapishanelere benzediğini, çalışma salonlarının yetersiz olduğunu, internetin yavaş ve kotalı olduğunu, giriş-çıkış saatlerinin kısıtlı olduğu ve yurt personelinin sorunlarla yeterince ilgilenmediğini söylüyorlar.

Bizim devletimiz öğrencilere yurt yapmaktan aciz midir? Bizim devletimiz geleceğin mühendisine, doktoruna, avukatına, öğretmenine barınabileceği bir çatı sunmaktan yoksun mudur? Elbette değil. Bu yoksunluğun, acizliğin tek sebebi iktidarın iş bilmezliğidir.

Ben böyle konuşunca, bunları söyleyince sayın Erdoğan'ın sinirleri bozulacak. Hemen yurt sayısını 20 yılda 190'dan 769'a çıkardık diyecek. Biliyorsunuz Türkiye'nin en büyük şantiye şefi sayın Erdoğan, inşaatları konusunda çok hassastır. İstatistikleri kendine sağla, yurtlar yeterli mi değil mi onu söyle.

Bu özel yurtların en çok kapandığı yıl 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün olduğu yıl yani 2016. 2016-2017 öğretim yılında özel yurt sayısı 4 bin 741'den 3 bin 900'lere kadar düşüyor. 2016 yılında 900'e yakın birçoğu FETÖ terör örgütüne ait özel yurt kapatılıyor. Sırf bu bile öğrencilerimizi devlet yurtları yerine bazı vakıf ve derneklerinin yurtlarına terk etmenin ne kadar yanlış olduğunun bir vesikası. Bu yurtlara izin verenler barınma sorunu yaşayan dar gelirli öğrencilerimizi göz göre göre FETÖ'nün kucağına itenler bunun hesabını vermek zorunda.

Bu konu sadece bizi değil, milletimizi de fazlasıyla rahatsız ediyor.

Metropoll Araştırma Şirketi’nin verilerine göre; Vatandaşlarımızın, yüzde 63’ü, devlet yurtlarının yetersiz olduğunu; yüzde 80’i, cemaat, tarikat, dernek ve vakıfların, öğrenci yurdu işletmesini, doğru bulmadığını; yüzde 81’i ise, çocuğunu, bu tür yurtlara, vermek istemediğini söylüyor. Yani; vatandaşlarımız, çocuklarının, ne olduğu belli olmayan yurtlarda kalmasını değil, devletin yurdunda, rahatça yaşamasını istiyor. Madem milletimiz istiyor, sen de bunu yapacaksın Sayın Erdoğan. Devlet yurtlarının sayısını artıracaksın; Cemaatlerin, tarikatların, vakıf ve derneklerin yurtlarını, başka 15 Temmuzlar olmasın diye kapatacaksın; ve öğrencilerimize, hak ettikleri hizmeti, layıkıyla vereceksin. Eğer veremiyorsan da, paşa paşa o koltuktan kalkacaksın. Bunun başka yolu yok.

Sevgili gençler; İYİ Parti olarak, biz, devletin, tüm öğrencilere barınma hizmeti sunmak için, yeterli gücünün ve kaynağının olduğunu biliyoruz. Hiç üzülmeyin. İYİ Parti iktidarında, her bir vatandaşımız gibi, gençlerimiz de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, kapsayıcı gücünü hissedecek. Her öğrenci, arkasında, devletinin olduğunu bilecek, kendini güvende hissedecek. Kalkınma Politikaları Başkanlığımız, hesabını kitabını yaptı. Buradan sözünü veriyorum:

İYİ Parti iktidarında; Yurtlar ücretsiz olacak, böylece öğrenciler, almak zorunda oldukları kredileri, yurt parası olarak, KYK’ya geri vermek zorunda kalmayacak. Yurt yemekleri, ücretsiz ve sağlıklı olacak. Yurt odalarını, gelişmiş ülkelerdeki konforu da geçecek şekilde, yeniden tasarlayacağız. Öğrencilerimiz, kendilerine en yüksek mahremiyetin sağlandığı, iki kişilik yurt odalarında, rahatça vakitlerini geçirecekler. Yurtlarda her bir öğrencinin, kendine özel bir yaşam alanı olmasına özen göstereceğiz. Her yurtta, öğrenci kapasitesine göre çalışma ortamı, kütüphane, bilgisayar odası gibi, temel çalışma alanları yapılacak. Yurtlarda hızlı, kotasız ve ücretsiz internet hizmeti sunarak, öğrencilerimizin, akademik başarıları için, hayati öneme sahip olan, bilgiye erişimin önündeki engelleri kaldıracağız.

Siyasi sebepler ile yurttan atılma, gibi tehditler son bulacak. Öğrencilerin sosyal medya hesaplarında ne yaptığı, neler paylaştığı, yurt görevlileri tarafından takip edilmeyecek. Giriş-çıkış saatleri, gençlerimizin sosyal hayatlarını, etkilemeyecek düzeye çekilecek. Üniversite içinde bulunmayan devlet yurtlarını, imkân bulunduğu ölçüde, bir bina olarak değil, sinema-tiyatro salonlarının, spor merkezlerinin, öğrencilerin bir arada vakit geçirebilecekleri, kafe, yürüyüş yolları, ufak hobi bahçeleri gibi alanların olduğu, çok yönlü bir kampüsler olarak tasarlayacağız. Ayrıca öğrencilerin talepleri doğrultusunda; Yurtlarda düzenli olarak, kültür, sanat ve spor faaliyetleri düzenlenecek. Örneğin, yurtlar arası spor müsabakaları, tiyatro festivalleri gerçekleştirilecek. Böylece devlet yurtlarını, öğrencilerimizin sadece barınmak için gitmeye mecbur olduğu bir yer değil, dostlarıyla rahat vakit geçirdiği, kültürel ve sportif faaliyetlerini, istediği gibi gerçekleştirdiği, gerçek birer yaşam alanı haline getireceğiz.

Değerli genç kardeşlerim, Bizler, İYİ Parti olarak, zor durumda olduğunuz, yoksun olduğunuzu düşündüğünüz, yalnız ve baskı altında hissettiğiniz her an, sizin yanınızdayız. Cumhuriyetimizin, bu salonu dolduran, biz büyüklerinize sunduğu fırsatları, biz sizlere sağlayamadık. Bunun için, tüm samimiyetimle çok üzgünüm.

Ama az kaldı. Hiç merak etmeyin. Türkiye’nin, kaynakları var. Türkiye’nin, size hak ettiğiniz şartları sağlayacak imkanları var. Biz yoksul bir ülke değiliz. Tek eksiğimiz, Türkiye’nin kaynaklarını sizin için değerlendirecek, sizi düşünen bir siyasi iradenin iktidarda olmaması. Bu siyasi irade iktidara geldiğinde, sorunların nasıl teker teker çözüleceğini göreceksiniz. Bundan emin olun.

'Seçim ufukta görünüyor'

AK Parti iktidarı yolun sonuna geldi. Seçim ufukta görünüyor. Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının her sözü artık yeniden seçilebilmek için. Her türlü hamaseti yapacaklar, korkutmak için her türlü yalanı söyleyecekler. Zamanı geldiğinde onlara yeniden şans isteyecekler.