Atatürk'ün farkı

Vefatının 84 yıldönümünde milyonlarca vatandaşımız Mustafa Kemal Atatürk’ü andı.

Saat 9’u 5 geçe hayat durdu.

Yollarda, taşıtlarda, işyerlerinde, evlerde saygı duruşu yapıldı.

On binlerce vatandaşımız Anıtkabir’e ve Dolmabahçe Sarayı’na akın etti.

Bu 84 yıldır kendiliğinden gösterilen bir sevgi ve saygıdır.

Bir zorlama olmadan, vatandaşın içinden gelerek gösterdiği saygı duruşudur.

Anıtkabir’i, Dolmabahçe’yi dolduran kalabalıklar, resmi dairelerden, belediyelerden talimatlarla otobüslere doldurulup gönderilen insanlar değildir.

Kendi olanaklarıyla Atatürk’e koşan vatandaşlardır.

Atatürk’e gösterilen sevgi ve saygının son yıllarda daha da artmasında iktidarın Atatürk’e ve onun devrimlerine karşı tutumunun payı çoktur.

Bu tür uygulamalara karşı halk Atatürk’ü unutmadığını ve unutturmayacağını göstermek üzere çocuğunun, torunun elinden tutup Anıtkabir’e koşmaktadır.

Atatürk’ü çağdaşı olan liderlerden farklı kılan, bağımsızlığa kavuşturduğu milletini ve kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni laikliğe, demokrasiye, kadın-erkek eşitliğine, hukukun üstünlüğüne yöneltmesi ve bu amaçla devrimler gerçekleştirmesidir.

Türkiye bugün ikinci yüz yılına ayakta girebiliyorsa, bunu Atatürk’ün bu ileri görüşlülüğüne borçludur.

Atatürk, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın zafere ulaşmasından sonra isteseydi padişah ve halife olabilirdi. Bir saltanat kurabilirdi. Nitekim Atatürk’e bu önerilmiştir. Böyle bir öneri karşısında Atatürk sert tepki göstermiş ve bunu şahsına ve devrimlerine hakaret saymıştır.

Atatürk devrimlerinin özünü laiklik oluşturur.

Diğer devrimlerin hayata geçmesi laiklik ilkesinin yol göstericiliğinde gerçekleşmiştir.

Laiklik olmasa demokrasi olmaz.

Laiklik olmasa hukukun üstünlüğü olmaz.

Laiklik olmasa insan hakları olmaz.

Laiklik olmasa kadın-erkek eşitliği olmaz.

Laiklik olmasa millet ve milliyetçilik olmaz.

Bugün Atatürk karşıtlarının önce laikliği hedef almalarının, ortadan kaldırmaya çalışmalarının nedeni de budur.

Atatürk’ün, 600 yıl ümmet ve halife sultanın kulu olarak yaşamış bir toplumda en zor hayata geçirdiği ilke laikliktir.

Atatürk’ün hilafeti kaldırdıktan sonra laiklik ilkesini anayasaya sokabilmesi için 1937’yi beklemesi gerekmiştir.

Laiklik ilkesi Türkiye Cumhuriyeti’nde dini; yasamanın, yürütmenin ve yargının kaynağı olmaktan çıkarmış ve modernleşmenin, sanayileşmenin yolunu açmıştır.

Atatürk’ün devleti laikleştirme girişimi, hilafetin kaldırıldığı 3 Mart 1924 günü çıkarılan Şeriye ve Evkaf Vekaleti’ni (bakanlığını) kaldıran yasayla başladı. Bakanlık kaldırıldı yerine Diyanet İşleri Genel Müdürlüğü (sonradan başkanlığı) kuruldu. Bakanlığı kaldırıp Diyanet İşleri Başkanlığı kuran yasa şöyle diyordu:

“Türkiye Cumhuriyeti’nde insanlar arası ilişkileri düzenlemek üzere kanun
yapmak yetkisi yalnızca TBMM’nindir.”

Böylece dine dayalı yasa yapılamayacağı, yasa, kural koyma yetkisinin halife-padişahın iddia ettiği gibi Tanrı’ya değil, ulusal iradeyi temsil eden TBMM’ye ait olduğu ilân edilmiş oldu.
Atatürk bunu “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur,” “Hayatta en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir” diyerek zaten daha önce duyurmuştu.” (Ahmet Taner Kışlalı, Kemalizm Laiklik ve Demokrasi, 8 Baskı, İmge Yayınları, Ankara, 2007, s. 39)

Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran ve bakanlığı kaldıran yasa bu hükmüyle hukuk yaratma işleminin herhangi bir dini kaynağa dayandırılmasını ortadan kaldırmış oldu. Yasama organı laikleştirildi. (Özer Ozankaya, Atatürk ve Laiklik-Türk Demokrasi Devrimi’nin Temeli, Tekin Yayınevi, Ankara, 1983, s. 223)

Şeri mahkemelerin kaldırılması, din adamlarının hüküm kurma tekelinin yok edilmesi, yerlerine çağdaş hukuka uygun mahkemelerin kurulması, savcı ve hakimlerin atanması ile hukuk laikleştirildi. Medeni Kanun, Ceza Kanunu, Borçlar Kanunu,Ticaret Kanunu’nun çıkarılmasıyla hukuk ve şeri mahkemelerin kaldırılmasıyla yargı erki laikleştirildi.

Atatürk, hukuku ve yargıyı laikleştirme sürecinde; laik aile hukuku, laik borçlar hukuku, laik ceza hukuku, laik ticaret hukuku ile dini hukuk kaynağı olmaktan çıkardı. (Ozankaya, a.g.e., s. 229)

Atatürk’ün ileri görüşlülüğü ve çağdaşı liderlerden farklı budur.

O’nu unutulmayan ve unutulmayacak bir lider yapan bu devrimciliğidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi