Şafak Coştu
Gençler İntihar Ediyor
“Kendini öldüren insan, kendini sevmeyen değil, kendini çok seven ama dünyanın kendisini sevmediğini sanandır.” diyor Albert Camus “Yabancı” adlı kitabında.
Bu sözde bahsedilen “dünya” kimdi? Yöneticiler mi, yöneticilerin ayrıştırdığı toplumlar mı, patronlar mı, duygusal partnerler mi, öğrencilere mobbing uygulayan akademisyenler mi, hak etmediği halde yükselen cehaletin vücut bulduğu kesim mi?
Son yıllarda genç intiharlarında bir artış yaşanıyor. Üstelik bunun medyaya yansımayan, ölüm sebebi farklı şekilde sunulanları da var. Sadece bildiklerimiz üzerinden sebeplerini konuşalım istiyorum.
R.A (21) üniversitedeki yemekhanede kendisini asmış halde bulundu. Mektubunda banka borçlarından bahsediyordu ama asıl anlattığı kısımlar başkaydı. Onun, insanlığa ve topluma dair umudu kalmamıştı. Hatta ölüsüne bile saygı duyulmayacağını düşünüyordu. “Herkes intihar eden kişiyi suçluyor, arkasından küfürler ediyor ve iftiralar atıyor. Keşke bu kadar pis bir toplumda yaşamasaydık...” diyor.
“S.T (19) hem okuyup hem çalışan, üniversite öğrencisi S.T ailesine bir özür mektubu yazarak intihar etti.”
“S.N.R adlı üniversite öğrencisi mektubunda geçim sıkıntısı çektiğini yazdı ve intihar etti.”
“A.Ö (19) ‘Bütün gençliğim çalındı, umudum kalmadı’ yazdı ve Marmaray raylarına atlayarak intihar etti.”
“A.T adlı bir üniversite öğrencisi yurt odasında ölü bulundu.”
“İ.E.Z.K adlı tıp öğrencisi intihar etti.”
“Denizli’deki 17 yaşındaki çocuk intihar etti.”
“Konya’da İ.Ç (19) ve İ.Ş (18) adlı iki arkadaş bir binanın çatısından atlayarak intihar etti.”
“O.Ç kendini hayvan damına asarak intihar etti.”
“T.Ö intihar etti.”
“E.C (18) üniversite yurdunda canına kıydı.”
...
Tam da bu yazıyı yazarken Malatya’da 16 yaşındaki bir gencin daha intihar ettiğini okudum. Bu yazdıklarım sadece birkaç ayda intihar eden gençlerden bazıları.
TÜİK’in yayınladığı verilere göre Türkiye’de son 50 yılın en yüksek intihar oranı yaşanıyor. Son altı yılda intihar eden üniversite mezunlarının oranı ise iki katına çıkmış.
Durkheim’ın İntihar adlı araştırmasında yazdığı gibi birey, toplumun kendisine sunduğu amaçlardan ve değerlerden yoksun kaldığında, hayat anlamını kaybediyor. Durkheim’a göre intihar kişisel değil toplumsaldır. Yani bu gençlerin intiharında hepimizin payı var.
E haksız mı?
Bu çocuklar kendini güvende ve özgür hissetselerdi...
Mezun olduklarında iş bulacaklarının rahatlığıyla okusalardı...
Hijyenden yoksun, aç, koğuş tarzında barınmasalardı, bu barınma türü bile “şans” olarak nitelendirilmeseydi...
Hükümet tarafından “senin gencin benim gencim” diye ayırt edilmeseler ve onlara eşit imkanlar sunulsaydı...
İlime, bilime daha çok önem verilseydi...
“Okusam ne olacak ki?” düşüncesi tüm zihinlerini işgal etmeseydi…
Toplumda kin, nefret tohumları bu kadar yaygın olmasaydı...
Öğrencilerin deşarj olabilecekleri alanlar olsaydı...
Kendilerini geliştirmek bu kadar masraflı olmasaydı...
Gençlerin dünyadaki yaşıtları sosyal/kültürel faaliyetlerin birinden birine giderken büyükleri tarafından 21. yüzyılda telefonları sorgulanmasaydı...
Hobilerini geçim kaygısı çekmeden profesyonel mesleklere dönüştürebilselerdi...
Okumak kaderini değiştirmenin en adil yoluyken “enayilik” olarak nitelendirilmeseydi...
Sınavlardan yüksek puanlar aldıkları halde dayısızlıktan mülakatta elenmeyeceklerini bilselerdi...
Tek bedava eğlenceleri olan bahar şenlikleri o veya bu sebeple yasaklanmasaydı...
Israrcı karanlıkta okula gitmek zorunda olmasalardı...
Tacizciden, trafik teröristinden, zorbasından korunsalardı...
Yine de intihar ederler miydi?
Camus’un dediği gibi “Dünyanın kendisini sevmediğini” düşünürler miydi yine de?
Bu dönemde kimsenin bardağındaki son damla olmamak, kimseye dünyanın kendisini sevmediğini düşündürmemek gerekli…