Şafak Coştu
Metin’im Uca’m
“Yüzünüzden gülümseme aklınızdan soru işaretleri eksik olmasın.” derdin hep...
Metin’im Uca’m senden sürekli akıl alan, seninle nefessiz gülen biri olarak şimdilerde yüzümde gülümsemem eksik ama soru işaretlerim eksik değil. Mesela biz ne zaman bu kadar sevgisiz, saygısız bir toplum olduk onu düşünüyorum.
Şimdi bu yazıyı okuyanların aklına “Ama bu eğitim yazısı değil.” gibi sözler gelebilir. Ancak bu eğitim yazısı. Çünkü ben eğitimi bir masada oturup test çözmekten, bir avuç kolej çocuğunun olmayan travmalarından, yapboz tahtasına dönmüş müfredatlardan, liyakatsiz kadrolardan, dükkân gibi her sokağa açılan üniversitelerden, KPSS’de derece yaptığı halde mülakatta elenen öğretmenlerden, asgari ücrete çalıştırılan özel okul öğretmenlerinden, bilimden ve akıldan uzaklaştırılmaya çalışılan okullardan ibaret görmüyorum. Ben eğitimi, önce insan olmanın öğretilmesi olarak görüyorum zira önce insani değerler öğretilseydi bu saydıklarımın hiçbirini konuşmak zorunda kalmayacaktık.
Anneme hep soruyorum “Toplum hep böyleydi de sosyal medya sayesinde daha mı görünür oldu, yoksa dejenere mi olduk?” diyorum. Sanırım bu sorduğum soru bir paradoks. Toplum hep böyleydi ve biz kendi steril çevremizde bunu pek de fark etmiyorduk ya da sosyal medya sayesinde insanlar daha çok cesaretlendi ve içindeki tüm kötü duyguları açığa çıkarmaya başladı. Gerçi ben ne anlatıyorum 1700’lü yıllarda J. J. Rousseau, bununla ilgili düzinelerce eser yazmış. O, o zamanlar toplumlar arasındaki eşitsizliği; doğal olmayan (güç, zeka, sağlık, güzellik vb.) özelliklere bağlamış ve bu eşitsizliğin insanlar arasında kıskançlık, nefret, hor görme, şiddet gibi duyguları ortaya çıkardığını yazmış. Ama o dönemde Voltaire, Montesquieu, Locke ona karşı çıkarken ortaya düşünceler, araştırmalar koyuyordu şimdilerde olduğu gibi Rousseau’nun sözlerine “Sen kimsin Rousseau vay dinsiz, FETÖ’cü seni” gibi etik değerlerden uzak, bilgiden ve somut argümanlar üzerinde yeller estiren sığ tartışmalar yapmıyorlardı. Şimdilerde ben Rousseau’nun bir sözünü paylaşsam “eğitimli” dediğimiz kesim bile “Ama çocuklarını yetimhaneye bırakmış biriydi.” diye başlıyorlar. Adamın düşünceleri Fransız İhtilali’ni etkilemiş, bir çağ açıp bir çağ kapatmış ama bizimkiler sanki mirasçısıymış gibi aile durumuyla ilgililer. Felsefeyi, gündüz kuşağı programları seviyesine indirmek de ne bileyim...
İşte Metin Uca’mın ölümü de bana toplum yapısını sorgulattı. Sevgisizliğin, içimize nasıl işlediğini gördüm. İnançlı bir Müslüman olarak her zaman şirkin, kalp kırmanın, kul hakkı yemenin en büyük günahlardan olduğunu bilirim. Öyle filizlendi bendeki din anlayışı. Metin Uca’dan sonra ne çok Tanrı varmış ülkemizde dedim. Hepsi Allah katına çıktı, yargıladı, cezasını kesti ve onu cehenneme gönderdi. Dirisine saygıları yoktu da ben en azından ölüsüne saygıları olur demiştim. Neydi o öyle namaz çıkışı gelip “Biz bu namazı kıldırmayız” demeler. Siz kimsiniz yahu, kimden aldınız bu cesareti? Acılı, gözyaşları içindeki ailesinin yanında cenazeyi yuhalamak da neydi? Keşke dini, Halil Konakçı’dan değil de birazcık Yunus Emre’nin “Kalp kırmak, Allah’ı incitmektir.” sözünden okusaydınız. Belki insanlığınıza bir katkısı olurdu ya da kötü kalbinizin açığa çıkışını dinle perdelemezdiniz. Balık baştan mı koktu? “Plana sadık kal”ınmış ki sizin gibi dindar ve kindar bir güruh türemiş.
Aklımdaki sorulardan birkaçı da şunlar; Kılıçdaroğlu’nu çok desteklemişti rahmetli mutfakta fırında böreği mi vardı neredeydi göremedim cenazede, Mansur Başkan’ı da aradı gözlerim meşguldü herhalde, Alper Taşdelen pazar kahvaltısındaki çayını mı soğutmak istememişti, ya diğer muhalif siyasiler? Aylin Nazlıaka’dan başka birini göremedim de...
Star Tv’de sabah haberleri yaparken ilkokula giden ben öğlenci olmama rağmen erkenden kalkıp onun haberlerini izlerdim. Bir çocuğa bile haberleri sevdirecek enerjisi olan, kanal sahibine oy vermeyeceğini canlı yayında söyleyecek kadar eyvallahı olmayan, dönemin siyasilerine haka dansı gönderecek kadar cesareti olan, kazancının büyük bölümünü okuttuğu öğrencilere burs verecek kadar eğitime önem veren, özgür düşüncelerini prangalı ideolojilere satmayan adam seni çok özleyeceğim.
Tüm kötü kalplere rağmen milyonlarca insan, ardından göz yaşlarıyla uğurladı seni. Kitaplarınla, gösteri videolarınla, bilgili cümleleri arka arkaya dizdiğin videolarınla, programlarınla hep sevenlerinle yaşayacaksın.
Yüzünden gülümseme eksik olmasın ama artık soru işaretlerini düşünme onlar bize emanet...