Seçim öncesinde başörtüsü tuzağı

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başörtüsü konusunda yasa teklifi sunmasını bir fırsat olarak gören iktidar karşı hamle olarak anayasa değişikliği teklifi ile el yükseltti.

Yıllarca başörtüsü mağduriyeti üzerinden siyaset yapan AK Parti bunun karşılığını fazlasıyla aldı.

Ancak başörtüsü-türban sorunu çözülmüştü.

İktidarın bu yöndeki anayasa değişikliği Anayasa Mahkemesi tarafından, yönetmelik değişikliği de Danıştay tarafından iptal edilmişti.

O halde başörtüsü-türban sorunu nasıl çözüldü?

AK Parti, Danıştay’ın iptal kararına karşın bir kez daha yönetmelik değişikliği yaparak üniversitelerde başörtüsü-türbanı serbest bırakan bir düzenleme daha yaptı.

Bu düzenlemenin uygulamaya sokulması ise CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun düzenlemeyi destekleyen tutumuyla mümkün oldu. Kılıçdaroğlu ve CHP, bu düzenlemenin iptal edilmesi için mahkemeye başvurmadı.

Böylece sorun ilk aşamada üniversitelerde çözüldü.

Bu fırsatı kaçırmayın AK Parti iktidarı sonraki düzenlemeleriyle başörtüsü- türbanı kamu personeli için de serbest bıraktı. Öğretmenden, yargıca, savcıya, yüksek yargıdan, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne, Emniyet teşkilatına bütün kurumlarda başörtülü-türbanlı kamu görevlileri çalışmaya başladı.

Başörtülü veya türbanlı olmak artık devlet memuru olmanın, sınavla girilen kamu kurumları için yapılan sınavlarda mülakat aşamasında tercih nedeni olmaya kadar vardı.

Kılıçdaroğlu’nun kıyafet serbestliğini destekleyen tutumu, başörtüsünü kısa süre sonra işe girebilmek en önemli ölçü haline geldi. Yazılı sınavı dereceyle kazanan bir çok kadın ve erkek aday elenirken, yazılı sınavdan çok daha az puan alan türbanlı, başörtülü kadın adaylarla malum vakıflardan, derneklerden referans getiren erkek adaylar işe alındı. Sınav başarısı ve liyakat rafa kaldırıldı.

Kılıçdaroğlu’nun yasa teklifini seçim öncesi fırsata dönüştürmek isteyen iktidar anayasa değişikliği ile Anayasa’nın 2 Maddesi’ndeki laiklik hükmüne aykırı şekilde bir teklif getirdi.

AK Parti ve MHP milletvekillerinin 336 imzasını taşıyan teklif şu hükmü getiriyor:

"Temel hak ve hürriyetlerin kullanılması ile kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanılması, hiçbir kadının başının örtülü veya açık olması şartına bağlanamaz. Hiçbir kadın; dini inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı eğitim ve öğrenim, çalışma, seçme, seçilme, siyasi faaliyette bulunma, kamu hizmetlerine girme ile diğer herhangi bir temel hak ve hürriyeti kullanmaktan ya da kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan hiçbir surette yoksun bırakılamaz. Bu nedenle kınanamaz, suçlanamaz ve herhangi bir ayrımcılığa tabi tutulamaz. Alınan veya verilen bir hizmetin gereği olan kıyafet söz konusu olduğunda Devlet, ancak dini inancı sebebiyle kadının başını örtmesini ve tercih ettiği kıyafetini hiçbir surette engellememek şartıyla gerekli tedbirleri alabilir."

Bu hüküm öz itibariyle özellikle kamu hizmeti sunulması bakımından laiklik ilkesine aykırıdır. Kamu hizmeti sunanların tarafsız olması gerekir. Bir siyasi görüşün veya inancın simgesi haline gelmiş kıyafet veya semboller kullanmaları hizmet alanların kamu hizmetinin tarafsızlığı ve güvenirliliği bakımından kuşku ve önyargı oluşturur.

Diğer taraftan teklifte tercih edilen ifadelendirmelerin ucu açıktır.

Örneğin, “Hiçbir kadın; dini inancı sebebiyle başını örtmesi ve tercih ettiği kıyafetinden dolayı eğitim ve öğrenim, çalışma, seçme, seçilme, siyasi faaliyette bulunma, kamu hizmetlerine girme ile diğer herhangi bir temel hak ve hürriyeti kullanmaktan ya da kamu veya özel kesim tarafından sunulan mal ve hizmetlerden yararlanmaktan hiçbir surette yoksun bırakılamaz” ifadesindeki yer alan “tercih ettiği kıyafetinden dolayı” ifadesi ucu açık bir serbestlik tanıyor.

Bu ifadeye dayanarak yarın çarşaf veya burka giyip üzerine cübbesini geçirip yargıç kürsüsüne oturanlar çıkabilir. Veya yargıç kürsüsünde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nde, Emniyet teşkilatında, öğretmenler arasında şalvarlı, takkeli, göğüs hizasında sakalıyla erkek kamu görevlilere ortaya çıkabilir.

Türkiye kamu dairelerinde İran görüntüsü verebilir.

İranlı kadınların özgürlükleri için can verdiği ve kadınların Atatürk posteri taşıdığı, Türk kadını gibi özgür olmaya çalıştığı bir dönemde Ankara iktidarı ve muhalefetiyle yanıbaşımızdaki bu olaya gözlerini kapamış durumda.

İranlı kadınlar Türkiye gibi olmak isterken, Türkiye’de iktidar İran gibi olmaya çalışıyor ve Anayasa hükmü haline getirmek için yolu çıkmış durumda.

Ekonomik krizi çözemeyen, fakirden alıp zengine veren, devlet memurlarının ücretlerine zam yapmayı “fakir fukaraya yardım etmek bereket getirir” diyerek bu durumdan kendi sorumlu değilmiş gibi kendi memurunu fakir-fukara ilân eden iktidar seçimi kaybetme kaygısı içinde.

Böyle bir ortamda çok iyi bildiği ve sonuna kadar kullandığı başörtüsü üzerinden Türkiye’yi bir referanduma götürmeyi veya referandumla seçimi aynı gün yaparak yine duygular üzerinden alacağı rüzgarla seçimleri bir plebisite dönüşmeyi hedefliyor.

“Demokrasi mi, tek adam yönetimi mi” tercihiyle seçime gidecek olan muhalefetin karşısına “başörtüsü yasaklansın mı serbest mi kalsın,” “ikna odaları yeniden kurulsun mu kurulmasın mı,” “ya ben ya onlar” seçenekleriyle giderek sandıktan galip çıkmayı planlıyor.

Altılı Masa’ya gelince.

Türkiye’nin İranlaşma sürecine katkı vermemeleri gerekir.

Anayasa’nın laiklik ilkesinin yok sayılmasını kabul etmemeleri gerekir.

İktidarın bu hamlesinin bir seçim tuzağı olduğunun bilincinde olmaları gerekir.

Bu tuzağa düşerlerse bir daha çıkamayacaklarını bilmeleri gerekir.

***

Yazıyı Sesli Köşe'den dinleyebilirsiniz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi