Gerçeğin Huyu

“Gerçeğin er ya da geç ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır” sözünü rahmetli Erdal İnönü’den duymuş ve “Ne doğru bir söz” diye not etmiştim.

Son günlerde bu sözü iktidara anımsatmakta fayda var. Çünkü iktidar gerçekleri yok sayan, üzerini kapatan ve tersine çeviren bir propaganda söylemi kullanıyor.

Son dönemde iktidar sözcülerinde post truht (gerçek ötesi) kavramıyla anılan bu propaganda yöntemi çok dikkat çekici biçimde sıklaştı.

Örneğin iktidar Cumhuriyet tarihini yok sayıyor.

Tarihi kendi iktidarıyla başlatıyor.

Sanki daha önce hiçbir şey yapılmamış, hiçbir şey üretilmemiş, devrimler, reformlar gerçekleşmemiş, Türkiye Cumhuriyeti diye bir ülke yokmuş gibi davranıyor.

Tarihi kendine göre yeniden yazıyor.

Bunu yaparken tereddüt bile geçirmiyor; “Daha önce ambulans mı vardı, buzdolabı mı vardı, traktör mü vardı, üniversite mi vardı” diyebiliyor.

Savunma sanayi yeni kurulmuş gibi askeri araçların ilk kez bu iktidar döneminde üretildiğini savunuyor.

İktidar, muhalefeti eleştirirken, “Bunlar Türkiye’yi Suriyelileştirerek çökertmek istiyorlar, bu oyunu bozacağız” diyor.

Kendi yanlışlarını sanki muhalefet yapmış gibi düzeltme sözü veriyorlar.

İktidar sözcüleri mülakatı kendileri uygulamamış, hak yememiş gibi “mülakatı
kaldıracağız” vaadinde bulunabiliyor.

Yanlış politikalarla enflasyona zirve yaptırıp hayat pahalılığını baş edilemez bir düzeye çıkaran iktidar değilmiş gibi sorumluluğu marketçiye, pazarcıya, üreticiye yükleyip, 14 Mayıs’tan sonra hesap soracaklarını söyleyebiliyor.

Savunma sanayi sektöründen başlayalım.

Türkiye kuruluş yıllarında da daha sonra da savunma sanayine sahip bir ülkeydi.

Türkiye, Atatürk zamanında savaş uçağı ve sivil uçak üretmiş, kullanmış, ihraç
etmiş bir ülkeydi. İlk üretilen uçaklardan birini Atatürk, İran Şah’ına hediye de
etmişti.

Vecihi Hürkuş, Türkiye’nin ilk uçak tasarımcısı ve üreticisi bir mühendis ve
pilottu.

Türkiye, NATO’ya girinceye kadar uçak üretmiş, uçak fabrikaları NATO’ya
girdikten sonra kapatılmıştır.

Türkiye, 1970’lı yıllarda denizaltı üretmeyi başarmıştı. Türkiye’de üretilen
askeri gemilerin denize indiriliş törenlerine ilişkin görüntüler arşivlerde
mevcuttur.

Türkiye, 1987’de ABD ile ortak projeyi hayata geçirerek, Ankara’da F-16
üretmiş, kullanmış ve Mısır’a da ihraç etmiş bir ülkedir.

İktidar, Türkiye’de 20 yıl önce tabanca bile üretilemediğini de söyledi.

Oysa MKE, 1960 yılından bu yana tabanca da tüfek de üretir. Askerlerin,
polislerin beylik tabancaları MKE tabancılarıdır.

Türkiye milli savunma sanayini kurmaya ve güçlendirmeye 1974 Kıbrıs Barış
Harekâtı’ndan sonra, ABD’nin koyduğu silah ambargosunun hemen arkasından
başlamıştır.

Ecevit-Erbakan döneminde milli savunma sanayinin temelleri atılmış, izleyen
Demirel hükümetleri döneminde de sürdürülmüştür.

Bugün övündüğümüz TUSAŞ 1973 yılında, ASELSAN 1975 yılında,
HAVELSAN 1982 yılında, ROKETSAN 1988 yılında kurulmuştur.

Bu kuruluşları kuran ve üretime geçiren daha önceki iktidarlar ve liderler bu
kurumları ve üretimlerini seçim kampanyalarının merkezine koymamışlardır.

Milli savunma sanayi, adı üzerinde milli bir konudur ve partiler üstüdür.

Elbette savunma sanayinin devlette veya özel sektörde yeni teknolojilerle askeri
araçlar üretmesi olumlu bir gelişmedir.

İktidarlar değişse bile bu alandaki projeler devam ettirilecek ve desteklenecektir.

Savunma sanayinin bugün geldiği düzey aniden ortaya çıkmış değildir, 1970’lerden beri devam eden bir sürecin sonucudur.

Geçmişte yapılanlar ne kadar yokmuş gibi davranılsa da gerçekler yok olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi